Devletler Covid nedeniyle artan harcamalarını ve bütçe açıklarını vergi artışlarıyla finanse etmeye çalışıyor. Ancak, kısa günün kazancı vergi artışları uzun vadede işleri daha da kötüleştireceğe benziyor.
Eski Fed Başkanı şimdi ise ABD Hazine Bakanı Janet Yellen bir kaç hafta önce, tüm ülkelerin uyacağı küresel bir asgari kurumlar vergi oranı çağrısında bulundu.
“Küresel ekonominin çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesinde daha eşit bir oyun alanına dayalı olarak gelişmesini, büyümeyi ve refahı teşvik etmesini sağlamak için birlikte küresel bir asgari vergi kullanabiliriz” – Janet Yellen
Devletler Covid ile mücadelede ekonomiyi desteklemek adına harcamaları artırdıkça bütçe açıkları da kabarıyor bunları da vergi oranlarındaki artışla finanse etmeye çalışıyorlar. Vergi artışları ülkeler arasında artık bir fırsat trendi halini mi alıyor?
ABD’de Biden yönetimi kurumlar vergisi ve sermaye kazançları vergi oranlarında ciddi artışlar planlıyor. 2017’de %35’ten %21’e düşen kurumlar vergisinin %28’e yükseltilmesi öngörülüyor. Sermaye kazançları üzerinden alınan vergilerde de ciddi artış planlanıyor.
Türkiye ise hazırlanan kanun teklifine göre %20 olan kurumlar vergisini 2021 için %25’e 2022 için ise %23’e çıkartıyor. Buna göre, ayrıca 2020-2021 yılları kazançlarından, dağıtılmasa bile %10 kurum stopajı kesilecek. Vergi matrahından düşülecek kalemlere ilişkin de bazı sınırlamalar getirilmesi planlanıyor.
Kar eden şirketlerin günahı ne ?
Öngörülen vergi artışları ile kar eden şirketler için vergi yükünde ciddi bir artış sözkonusu. Ancak bu vergi artışının devletin vergi gelirlerinde sadece %1 oranında artış sağlayacağı hesaplanıyor. Çünkü, kurumlardan alınan vergiler Türkiye’de toplanan tüm vergilerin yaklaşık %11’ini oluşturuyor.
Halbuki doğrudan yabancı sermaye için kurumlar üzerindeki vergi yükünün düşük olması teşvik edici bir etmen. Bu anlamda rekabet halinde olduğumuz Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda kurumlar vergisi %10 civarında.
Dolaylı vergileri artırmak daha mı kolay ?
Küreselleşmenin artması ile birlikte ülkeler şirketlerden aldıkları kurumlar vergisi oranlarını kolaylıkla artıramıyorlar. Çünkü rekabet ortamında şirketler daha düşük vergi ödeyebilecekleri ülkelere gitmeye çalışıyor.
Kurumlar vergisini artırmakta zorlanan ülkeler de dolaylı vergileri artırmayı tercih ediyorlar. Türkiye’de devletin vergi gelirlerinin yaklaşık üçte ikisi dolaylı vergilerden (KDV, ÖTV, özel iletişim vergisi vb) gelmekte. OECD ülkelerinde ise bu oran ortalama üçte bir.
Dolayısıyla Türkiye’de kurumlar vergisi oranını artırmanın, devletin vergi gelirleri açısından, diğer ülkelere kıyasla daha etkisiz olacağı açık. İşte bu yüzden de Türkiye’de genellikle dolaylı vergiler artırılmakta ve bu da vergi adaletsizliğini derinleştirmekte.
Vergiden kaçınmak kulağa neden kötü gelsin?
Devletler daha çok vergi toplamaya çalışırken şirketler de vergiden kaçınma stratejileri uygular. Bu çok normal, hatta şirkelerin verimliliği için gereklidir.
Sadece şirketler için değil, kişi ve aileler de gelecekleri için güvenli servet birikimi yapmaları konusunda vergiden kaçınma stratejilerini uygulamaları çok önemlidir.
Burada vergi kaçırmaktan bahsetmediğimi anlamışsınızdır. Vergi oranlarındaki artışların kayıtdışılığı ve vergi kaçırmayı yaygınlaştırdığı bir gerçek. Ayrıca, artan kurumlar vergisi şirketlerin faaliyetlerini yurtdışına taşımalarını da teşvik edebilir.
Kısa günün karı vergi artışları uzun vadede işleri daha da kötüleştirir
Kar eden şirketler üzerinde vergi yükündeki artış uzun vadede mutlaka yatırım iştahı ve istihdam açısından da olumsuz bir gelişme olur. Şirketler vergi yükünü bir nebze düşürmek için gereksiz yere fazladan harcama ve borçlanma yapmaya istekli olur.
Kayıtdışı ya da yurtdışına varlıkların transferi yaygın olduğu için sık sık vergiden muafiyet içeren varlık barışı çağrısı yapıldığına şahit oluyoruz. Bununla birlikte sık sık gelen vergi afları verginin geniş tabana yayılmasını vergi yükünün adil dağılmasını da engeler.
Vergi oranlarını artırmak belki çok kısa vadede devletin kasasına daha fazla para girmesine neden olabilir ama uzun vadede, yatırım iştahını, çalışma ve üretme isteğini azaltır, kayıtdışılığı artırır ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler.